Derinden mi yüksekten mi korkar insan?
Hafta sonu Saros- ibrice limanındaydık. Dalgıçların kamp kurduğu, denizin insanlığa güzelliği sunduğu yerde...
bir yanda kayalıkların arasından güneşlenmeye çıkan yengeçler, öbür yanda, insanı dost görüp kendini sevdirmek için neredeyse karaya çıkacakmış gibi oynaşan balıklar... bir kaçamak yaptık biz İstanbul'un keşmekeş sıcak yapışkan havasından uzakta... bulutun görmeye izin verdiği sürece güneşi gördük, denizin bizi kabul ettiği sürece serinledik bu hafta sonu..
Sonsuz bir karanlığa dönüşerek derinleşen denizi görene kadar kıyıdan seyretmek balıkları büyüleyiciydi.Ama sonrasında tarifi zor bir korku kaplıyor insanı. soruyorum kendime yükseklik mi derinlik mi asıl insanı ürperten... ben bugüne kadar yüksekten de aşağıya baktım aşağıdan da yukarıya.. ama derinlik kavramını bir an burada, denizin sonsuz derinlikte seni yuttuğu yerde farkettim ve gördüm ki yükseklik değil de derinlikmiş insanı ürperten.
Sarozun bize sunduğu güzelliklere doyunca, batı Trakya'nın güney batısındaki en uç noktaya bi gidelim dedik. Enez'e gittik. Geçmişi M.Ö. 7500 yıl öncesine dayanan bir yerleşim bölgesi Enez. hani Mehmet Akif ne güzel anlatır ya mısralarında .... Bastığın yerleri toprak diyerek geçme, tanı, düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı... Enez kalesinde bu mısralar sanki dizelerden çıkmış adeta karşımıza dikilmiş gibiydi. bastığımız her yerden tarih fışkırıyordu...zaten her karışı öyle değil mi bu vatan toprağının.....
günümüzü Meriç nehrinin çizdiği sınıra kadar giderek ve bir adım ötede duran Avrupa toprağına selam göndererek noktaladık.